Hasan Gürses
S.M Mali Müşavir
Gürses Bağımsız
Denetim SMMM
Ltd. Şti.
Her ne kadar da bu detay bütün okurlarımızı kapsamasa da önemine binaen bu konuya yer vermeyi uygun gördük. Öncelikle tahsil edilemeyen kamu alacaklarının yeniden yapılandırılmasını gerektiren nedenler nelerdir? Kısaca bu konuya bakalım. Vergi affı uygulamaları incelendiğinde, bir vergi affına gidilip gidilmemesini etkileyen çeşitli nedenlerin bulunduğu görülmektedir. Bunların başında siyasi nedenler gelmektedir. Nitekim af kararı her şeyden önce siyasi bir nitelik taşımaktadır. Ancak, bunun yanında sosyal, ekonomik, mali, psikolojik, teknik ve idari nedenleri de göz önünde tutmak gerekmektedir. Çünkü bir vergi affı uygulamasına gidilmesinde, sayılan bu nedenlerden bir ya da birkaçı aynı anda bulunabilmektedir.
Vergi aflarının temelini oluşturan bu nedenler arasında en önemlisi yüksek enflasyona maruz olan ülkemizin ekonomik nedenlerine bağlıdır. Ekonomik sebeplerin temelinde de iki unsur bulunmaktadır. Bunlardan ilki, belge düzenin yerleşmemiş olması nedeniyle gizlenmiş gelirlerin, beyan edilmeyen servetlerin ve yasalara uygun düşmeyecek şekilde ülke dışına kaçırılan sermayenin, meşru ekonomiye kazandırılarak ülke içerisinde yatırıma dönüşmesini sağlamak diğeri ise gerek yüksek enflasyonun gerekse izlenen istikrarsız politikaların varlığı sebebiyle mükellefler üzerinde yaratılan olumsuz etkilerin giderilmesidir. Söz konusu olumsuz koşullar mükelleflerin; gelirlerinin azalmasına, mali yükümlülüklerini zamanında ve tam olarak yerine getirememelerine, artan gecikme zammı ve faizlerle büyük bir borç yükü altında kalmalarına, üstelikte ekonomik hayattan çekilmek zorunda kalmaları sonucunun doğmasına neden olmaktadır.
Şirket yönetimleri yapılandırma kararı verirken doğal olarak ekonomik nedenler etken olmaktadır. Bu aşamada yapılandırma kanunlarındaki ödemenin peşin ya da taksitle mi olacağı, taksit sayısı, borçlarla ilgili davalardan vazgeçilip geçilmeyeceği gibi birçok noktayı dikkatle değerlendirmelidir. Bu noktalardan biri de ekonomik nedenler arasında saydığımız ikinci nedenle ekonomik hayattan çıkmak zorunda kalan ortak ve yöneticilerden önceki yönetimin/ortakların şirketin vergi ve sigorta borçlarına ilişkin sorumluluklarının, yapılandırmayı kabul ederek ödeyecek olan yeni yönetime/ortaklara geçip geçmeyeceği hususudur.
Bilindiği üzere İşletmelerin vergi ve sigorta borçlarını ödemelerini temin için zaman zaman çıkarılan son kanun “7440 Sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 12.03.2023 tarih ve 32130 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Son kanununun öncesinde ortaklık hisselerini devretmiş olan ortaklar ile ortak olmayan yönetim kurulu üyelerinin bu kanun öncesindeki yapılandırma kanunları ile yeniden yapılandırılan borçlar karşısındaki sorumluluklarını incelediğimizde uygulamada aşağıdaki sonuçlara ulaşılabilmektedir.
6183 sayılı Kanunun mükerrer 35 inci maddesi uyarınca şirketlerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan vergi ve sigorta borçları şirket yöneticilerinden (anonim şirketlerde yönetim kurulu üyeleri, limited şirketlerde müdürlerden) tahsil edilebilmektedir. Şirket yöneticileri kendi dönemlerinde ödenmesi gereken borçlardan sorumludur. (Anayasa Mahkemesi Kararı E.2014/144, K.2015/29) .Danıştay bu durumu şu şekilde ifade etmiştir: “… beyan üzerine tahakkuk eden uyuşmazlık konusu vergilerin ödenmesi gerektiği dönemde kanuni temsilci olmayan davacının, yeni kanuni temsilci tarafından yapılması zorunlu olan vergisel ödevlerin yerine getirilmemesinden dolayı ortaya çıkan vergi alacaklarından müteselsil sorumlu tutulamayacağı” na hükmetmiştir.
Yönetici olmayan şirket ortaklarının vergi ve sigorta borcundan sorumluluğu: 6183 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin 1. fıkrası uyarınca limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar. Aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur. 6183 sayılı Yasa’nın 35. maddesinden doğan ve limited şirket ortaklarını, şirketten tahsiline olanak bulunmayan kamu alacaklarının ödenmesinden doğrudan doğruya ve payları oranında sorumlu tutan kural karşısında, tahsili gereken kamu alacağını yaratan vergilendirmenin ait olduğu dönemde şirketin paylarına sahip ortakların, bu dönemden sonra paylarını devretmiş olsalar da ortaklık sıfatının sürdüğü dönemlere ilişkin şirketin kamu borçlarından sorumluluklarının kalkması söz konusu edilemez.
Sonuç olarak amme alacaklarında tüzel kişiliklerin önceki şirket yönetimleri, şirketin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan ve kendi dönemlerinde ödenmeyen vergi ve sigorta borçlarından sorumludur. Yine limited şirket ortakları da ortaklık payını devretmeden önceki dönemlere ait şirket borçlarından sorumludur.
Bu makalemizdeki esas konuya gelelim.
* Yenilenen bu borcun ödenmemesi halinde önce asıl borçlu şirkete, şirketten tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması durumunda da, yapılandırma tarihinde ve yapılandırmayla oluşan yeni vade tarihlerinde asıl borçlu şirketin kanuni temsilcisi olanlara ve şirket ortaklarına yönelinmesi gerekmektedir.